10 Şubat 2011 Perşembe

Prostat Tedavileri

PROSTAT HAKKINDA
Prostat Hastalığı
Teşhis(Tanı) Tedavileri Prostat Resimleri Tedavi Olanlar Menier Hastalığı
Prostat Ameliyatı Bitkisel Çözüm Prostat Kanseri Nedir Nasıl Tedavi Edilir Cevap Alanlar
Baş Ağrısı Nedir Kulak Hastalıkları Vertigo Hastalığı Miğren Hastalığı Hemoroid Hastalığı
PROSTAT

Prostat Nasıl bir Hastalıktır ve Kendini nasıl belli eder?
Öncelikle prostatı bir hastalık olarak tanımlamak yanlıştır. Prostat tüm erkeklerde anne karnından itibaren var olan göz,kulak, karaciğer gibi bir organımızdır. Erkekte meninin sıvı kısmını yapımından sorumludur.Prostatın bulunduğu konum ve yapısı itibarı ile ister iltihap, ister kanser isterse de yaşla beklenen normal büyüme olsun şikayetler hep benzer şekilde gelişir. Prostat hastalıkları ile ilgili olarak genellikle karşımıza çıkan şikayetler arasında, sık idrara çıkma, idrarın çatal olması, idrar yaparken yanma, idrar yaptıktan sonra mesaneyi tam boşaltamama hissi, gece idrara kalkma ve idrar yapamama sayılabilir.
Prostatın bu sayılan şikayetleri olan hastalarda hangi tip hastalığın olduğu nasıl anlaşılır?
Biraz önce bahsettiğimiz gibi prostatta üç türlü sorun olabilir: büyüme, iltihap, kanser . Bunların ayırt edilmesinde Amerikan ve Avrupa Üroloji Derneklerinin ( AUA_ American Urological Association) ( EAU- European Association of Urology) de kabul ettiği yapılması mutlaka gerekli ve yapılması faydalı olan bazı tetkik ve muayeneler vardır. Hastaların tümüne, yaşları ne olursa olsun makattan prostat muayenesi ilk basamak olarak yapılması gereken muayene yöntemidir. Burada üroloji eğitimi sırasında alınan deneyim ile prostattaki büyümenin özellikleri doktor tarafından değerlendirilerek gereksiz testlerden kaçınılabilir. Bundan sonra tam idrar tahlili ve PSA ( prostat spesifik antijen ) adı verilen kan tahlili ile, hastanın üre ve kreatinin değerlerinin ölçülmesi gerekir. PSA kan tahlili kanser için tek belirleyici olmasa da bizlere kanser taramasında yardımcı olan önemli bir ön testtir. Eğer hastanın yaşı 70 in üzerinde ise ve muayenesi normal ise bu test de istenmeyebilir.Biz ürologlar muayene sırasında ultrasonografi kullanırız ve bununla genel olarak prostatın büyüklüğü, mesanenin kalınlığı, böbreklerde bir tıkanıklık olup olmadığı ve bunlardan daha önemlisi işeme sonrasında mesanede belirli oranda idrar kalıp kalmadığının kontrol edilmesi gerekir. Yine, hastalar için son derece zahmetsiz olarak, işeme hızının üroflowmetri adı verilen bir bilgisayarlı ölçüm sistemi ile ölçülmesi, prostata bağlı tıkanıklığın derecesi konusunda bizlere bilgi verir. Ancak hastalığın tipi konusunda bilgi vermez. Eğer prostata bağlı tıkanıklık şikayetleri veya kontrol amacı ile gelen bir erkekte, muayenede bir özellik yok ve PSA değerleri de kişinin yaşı için normal değerler arasında ise bu hastalarda normal prostat büyümesi kabul edilebilir. Ne yazık ki burada en büyük sorun 50 yaş altında işeme sorunları olan ve muayenesi ile PSA ölçümleri normal olan hastalarda ortaya çıkmaktadır. Bu hastaların şikayetlerinin daha detaylı olarak incelenmesi gerekebilir. Bu şekilde altta yatabilen önemli konuların atlanması engellenir.
Muayenesinde, PSA ölçümlerinde ve / veya her ikisinde birden bir bozukluk olan hastalarda hangi tip büyümenin olduğunun ayırt edilmesinde tüm dünyada kabul edilen altın standart, prostattan özel aletlerle ultrasonografi eşliğinde biyopsi alınarak patolojik olarak incelenmesidir. Bu işlemin deneyimli bir merkez tarafından yapılması hastalara uygulanacak tedavinin düzenlenmesinde büyük rol oynar.
Normal Prostat büyümesi (BPH) sı olan hastaların tedavisine nasıl karar veriyorsunuz?
Normal prostat büyümesi tüm erkeklerde 50 yaş sonrasında vücutta meydana gelen hormonal değişiklikler sonucunda oluşur. İnsan yaşam kalitesini ciddi olarak etkileyebilecek bir sorundur. Büyüme sonucu yaşanan sorunlar kişiye özgü olarak ortaya çıktığından prostat büyümesinin tedavisi ne sadece doktorun ne de hastanın karar verebilecekleri bir durumdur. Burada hastaların şikayetlerinin iyi değerlendirilmesi son derece önemlidir. Bu konuda tüm dünyada yapılan çalışmaların bir örneği olarak ülkemizde de hasta şikayetlerinin daha bilimsel olarak anlaşılabilir hale gelmesini ve yaşam kalitesinin ne kadar etkilendiğinin değerlendirilmesi için standart soru formları kullanılır. Bunlardan en sık kullanılanı Uluslar arası Prostat Semptom Skoru (IPSS) dir. Bu test hasta tarafından doldurulur ve hastalığa bağlı şikayetlerin derecesini, şeklini doktora sayısal olarak verir. Elde edilen değerler az, orta veya şiddetli olarak değerlendirilir. Hastanın yaşı, birlikte olan diğer hastalıkları, kalp, tansiyon,şeker hastalığı gibi, hastanın yaşam şekli ve beklentileri değerlendirilerek tedavi seçenekleri hastalara iyi ve kötü yanları ile anlatılır ve doktor-hasta etkileşimi ile birlikte karar verilir.
Prostat büyümesi olan hastalara ne gibi tedaviler önerebiliyorsunuz ?
Tıpta en önemli noktalardan birisi "primum non nocere" yani "önce zarar verme"dir. Hiçbir tedavi masum değildir ve herkes için tek bir doğru tedavi seçeneği yoktur. Bazı insanlar için bir tedavi seçeneği daha uygunken bazıları için bu doğru olmayabilir. İlk basamakta hiçbir zaman kolay kolay ameliyat kararı vermemek gerektiği kanısındayım. Günümüzde prostata bağlı tıkanıklıkların tedavisinde son derece etkili ilaç tedavileri vardır. İnsanlara ameliyat seçeneğinin yanı sıra bu tedavilerin de olduğunun ve etkilerinin denenmesi kanaatindeyim. Tabii ki, ilaç tedavi seçenekleri yeterli olmadığında prostat ameliyatları gündeme gelmekte.
Prostat büyümesinin kaç türlü ameliyatı var ?
Prostat ameliyatlarını iki ana başlık altında toplamak mümkündür; açık ve kapalı ameliyatlar. Açık prostat ameliyatları artık günümüzde BPH için gitgide daha az kullandığımız ameliyat teknikleridir. Bunun nedeni sonuçta hastada bir yara yeri olması, sondalı kalma süresinin daha uzun olması ve yan etkilerinin hasta için daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bu ameliyat tekniğini daha çok büyük prostatı olan hastalarda tercih ediyoruz. Halk arasında kapalı prostat ameliyatları da kendi içinde değişik şekillerde gerçekleştirilebilmektedir. En başta tüm dünyada yıllardır kabul edilmiş olan TUR ( transüretral rezeksiyon) ameliyatından bahsetmek gerekir. Burada hasta anestezi aldıktan sonra idrar borusundan bir endoskop ile girilerek tıkanıklık yapan prostat dokusunun kesilerek küçük parçalar halinde dışarı çıkarılması gerçekleştirilir. Bu yöntemde hastalar açık ameliyata göre çok daha erken dönemde sondadan kurtulurken daha rahat kendini toparlayabilmektedir. Yine endoskopik olarak idrar borusundan girilerek yapılan bir başka teknik ise prostatın buharlaştırılmasıdır. Burada prostat içerisine odaklanmış yüksek enerji verilerek çoğunluğu su olan prostat dokularının buharlaşması sağlanır. Buharlaştırma ameliyatları 1990 lardan itibaren değişik aletler ve enerji kaynakları kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Son günlerde yoğun bir şekilde uyguladığımız green light lazer ile yapılan prostat ameliyatları da bunlara bir örnektir
Green light lazer, ameliyat sonrası hastanın yaşam kalitesi için büyük artıları olan bir yöntem olması yanı sıra, kalp, tansiyon vs, gibi normal prostat ameliyatı riskli olan anestezi alamayan hastalara da lokal anestezi ile uygulanabilmesi sayesinde şikayetlerinden kurtulma imkanı sağlayabilmektedir. Bu yöntemin öne çıkmasına neden olan özelliklerinden birisi de cinsel işlevler üzerine olan minimal etkisidir. Normal olarak prostat ameliyatlarından sonra görülen ve uygulanan yönteme ve hastaların yaşlarına göre % 25-50 arasındaki cinsel işlev bozukluğu yüzdesi bu yöntemde en aza indirilebilmektedir. Yine erkeklerde boşalma ile ilgili olarak prostat ameliyatlarından sonra olan sorunlar bu yöntemle büyük ölçüde önleneyebilmekteyiz .
Peki bu kadar iyi özellikleri olan bir yöntem neden daha yaygın olarak kullanılmıyor?
Burada en önemli faktör sanırım tekniğin son derece yeni olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak özellikle Istanbul'da görüldüğü gibi bu tekniğin uygulanabildiği merkezler hızla artmaktadır. Bunun yanı sıra iki önemli sorun daha vardır. Bunlardan birincisi maliyettir. Ne yazık ki bu yöntemde her hastaya bir prob (buharlaştırma ucu) kullanılmakta ve bu da maliyeti arttırmaktadır. Ancak, hastanede kalış süresinin azalması ve yan etkilerin azlığı bence bunu dengelemektedir. Tıbbi olarak ise ürologlar için en önemli sorun, ameliyat sonrasında dokular buharlaştığından doku incelenmesi ( burada bir kanser hücresi var mı sorusunun cevabının alınmasında önemlidir) için herhangi bir örneğin alınamamasıdır. Özellikle genç hastalarda eğer herhangi bir şekilde prostat kanseri şüphesi, ihtimali varsa ameliyat sonrası doku örneklerinin incelenmesi ve buna yönelik tedavinin yapılabilmesi gerekmektedir. Green light uygulaması öncesi hasta seçimi son derece bu nedenle önem taşımaktadır.
BPH ve BPH ameliyatları ile cinselliğin ilişkisi?
BPH şikayetlerinin cinsel hayatı genel olarak kötüleştirdiği birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. BPH nedeni ile ilaç tedavisi alan ve şikayetleri azalan hastaların cinsel yaşamlarında da iyileşme olduğu görülmektedir.Cinsel hayatı aktif olarak devam eden erkeklerde ilaç tedavisi öncelikli olmalıdır. Ancak ürolojik takiplerinin düzenli bi rşekilde de yapılması önemlidir. Ancak, bu sadece bir neden sonuç ilişkisi olarak ele alınmamalıdır. Çünkü birbirlerinden bağımsız olarak da ortaya çıkabilen durumlardır.
Ameliyatlar sonrasında ise, mutlaka tüm hastalara cinsellik ile ilgili bilgi verilmelidir. Sonuç olarak prostat erkeklerdeki seks bezlerinden birisidir. Bu nedenle buna yapılan her türlü müdahalenin cinsel işlevler ile ilgili bir sorun çıkartma ihtimali vardır. Bu sadece erkeklerde ereksiyon kaybı olarak değil boşalma bozuklukları olarak da ortaya çıkabilir. Boşalma hissi olmasına karşın meninin gelmemesi, kanlı meni gelmesi gibi sorunlarla karşılaşılabilir. Bunların hastalara detaylı olarak anlatılması ve nedenlerinin söylenmesi hasta beklentilerini ve yaşam kalitesini arttıracaktır.
ÜRETRAL SENDROM
Üretral sendrom esas olarak kadınların bir hastalığı olup, herhangi bir ürolojik bozukluk saptanmamasına rağmen kişinin sık idrara çıkmak, idrar yanması gibi idrar torbasını ilgilendiren irritatif şikayetlerinin olduğu bir durumu içerir.
Yani, doktorların yaptıkları incelemelerde bu şikayetleri açıklayacak bir bulguya rastlanamaz.Bu tip şikayetlere neden olan mesaneyi ilgilerndiren birçok hastalık olduğundan üretral sendromun tanısının konulması genellikle gecikmektedir.
Şikayetler, Nedenler ve Teşhis:
Üretral sendromda görülen irritatif semptomlara tekrar baktığımızda bunlar şu şekilde sıralanabilir: sık idrara çıkma, devamlı idrar yapma hissi, idrar yaparken yanmanın yanısıra bel ağrısı ve göbekaltında hassasiyet, idrar akımında azalma veya kesik idrar yapma. Bu şikayetler idrar torbasının diğer hastalıkları için de aynı olduğundan üretral sendormun tanısı ancak diğer nedenler ekarte edilerek yapılabilir.
Üretral sendromlu hastaların çoğuna uzun süre, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları olduğu söylenir. Dikkatli hikaye alıdığında ise, bahsedilen idrar yolu enfeksiyonlarının tam olarak ortaya konamamış olduğu görülür. Olmadığının ortaya konulması gereken diğer hastlıklar ise: Chlamydia enfeksiyonları, Ureoplasma enfeksiyonları, nörolojik hastalıklar, jinekolojik hastalıklar,mesane tümörleri, üretra darlıkları ( mesaneyi dışarıya bağlayan boru),interstisyel sistit( ileride bahsedilecek) vardır. Teşhisi doğrulamak amacı ile doktorunuz çeşitli testler isteyecektir.Bu testler röntgen ve mesane inceleme testleridir. Taş veya başka fiziksel bozukluğun olmadığını ortaya koymak amacı ile filmler alınır. Mesanenin incelenmesi için ise mesanenin içersinin direkt olarak görülmesini sağlayan sistoskop adı verilen ışıklı aletlerin kullanılması gerekir.
Üretral sendromun gerçek nedeni bilinmemektedir.Bazıları bunun üretradaki daralmaya bağlı olarak ortaya çıktığını ileri sürmektedirler, fakat bu tam olarak ortaya konulabilmiş değildir.Diğer görüşler ise, bu durumun ortaya konulamayan enfeksiyonlar, nörolojik faktörler veya psikolojik olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Tedavi:
Nedeni bilinmeyen bir hastalığın tedavisinin başarısı malumdur. Üretral sendromun en muhtemel nedeni iltihabi olduğundan, ilk tedavi seçenekleri arasında antibiotikler yer almaktadır. Çeşitli antibiotiklerin başarılı olmadığı durumlarda başka tedavi seçeneklerinin denenmesi gerekir. Bunlar arasında idrar torbasının içerisine teleskop ile bakılması ( sistoskopi) ve belki de özel teleskopla iltihabi görülen yerlerin yakılmasını içermektedir. Bazı doktorlar, idrar torbasının içerisine çeşitli kimyasal maddeler vermektedirler. Bazen de idrar torbasını gevşeten ilaçların kullanılması hastaların şikayetlerini azaltabilmektedir.
İNTERSTİSYEL SİSTİT

Mesanenin rahatsız edici bir iltihabi durumudur.Klasik semptomları arasında, sık idrara çıkma ve göbekaltında ağrı vardır.Bu hastaların mesane kapasiteleri düşüktür ve çabuk uyarılır durumdadır. Nedeni bilinmemektedir.
Kadınlarda, erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Üretral sendromda olduğu gibi, interstisyel sistit tanısı konulmadan önce de hastalara birçok farklı teşhis konulmuştur. Tanı idrar torbasının içinin görülmesine yarayan sistoskopi adı verilen bir yöntemle konulur.
Tedavi:
Birçok tedavi yöntemi olmakla beraber, hiçbirisinden tam olarak kesin sonuç alınamayabilmektedir. Bazen hastalık kendiliğinden ortadan kaybolurken, bazen de şikayetler şiddetlenebilmektedir.Etkin tedaviler arasında, mesanenin su ile şişirilerek gerilmesi, mesane içerisine gümüş nitrat verilmesi, steroid tedavisi ve vitaminler gelmektedir. Bunlardan bazıları işlemin uygulanabilmesi için genel anestezi gerektirmektedir. Uygulanabilen bir başka tedavi yöntemi de idrar torbası içerisine DMSO adı verilen kimyasal maddenin verilmesidir.
ÜROLOJİ - ÜRETRİT

Epididim yumurtaların üzerinde ve çevresinde yerleşmiş oluşumlardır. Yumurtalar tarafından yapılan sperm hücrelerinin taşınması, depolanması ve olgunlaşmasından sorumlu organlardır.
Bir erkekte torbalarda (skrotum) ağrı varsa hemen hemen en sık konulan tanı, kronik veya akut epididimit ( epididimin iltihabı) dir. Akut epididimit genellikle, kronik tipe göre daha ağır bir tablo yaratır ve burada daha fazla olmak üzere torbalarda kızarıklık ve şişlik ile beraber ağrı vardır. Altı haftadan daha uzun süren epididimite kronik adı verilir.
Şikayetler ve Nedenleri:
Epididimit şikayetleri arasında en sıklıkla, skrotal ( torbalarda) ağrı ve şişlik vardır. Ağrı ve şişlik, orta veya ileri derecede olabilir. Bazen epididim iltihabı o kadar ilerler ki hasta ağrıya bağlı olarak yürüyemez. Bazen de iltihap ilerleyerek karşı yumurtaya da sıçrayabilir. Bu durumdaki hastalarda ateş görülebilir ve hatta nadir olarak da abse oluşumu izlenebilmektedir.
Epididimit olgularının çoğu ağır değildir ve hastalarda aşırı şişlik veya ağrıya neden olmaz. Ağrının günün ilerleyen saatlerinde daha belirgin hale gelmesi tipiktir. Uzun zamandır kabul edilen bir görüşe göre zorlanma veya zorlayıcı iş yapmak epididimit gelişiminde rol oynayabilmektedir. Günümüzde ise bu görüş eski popülerliğini kaybetmiş ve iltihabi olayların rol oynadığı daha çok kabul edilir olmuştur. Epididimite yol açan bakterilerin çoğu yine diğer idrar yolları iltihaplarına nede olan bakterilerdir. Epididimite neden olan bir başka etken de belsoğukluğuna ( gonore) yol açan bakterilerdir. Ülkemizde bunların yanısıra, tuberküloz (verem) mikrobu da epididimite yol açabilmektedir.
Tedavi:
Akut epididimitin tedavisi tüm dünyada standart olmuştur ve etkilidir. Tedavide antibiotik tedavisinin yanısıra, yatak istirahati ile beraber yumurtaların yukarıda durmalarını sağlayacak suspansuarların kullanılması ve ağızdan veya makattan kullanılacak bir iltihap giderici ilaç kullanımı yer almaktadır. Tedavide her birinin önemi vardır.Kronik epididimit daha problemlidir. İlk tedaviye rağmen genellikle şikayetler devam edebilmektedir. Bu gibi durumlarda ikinci bir kür tedavi uygun olabilmektedir.Bunun ötesinde daha uzun süreli iltihap giderici ilaçların kullanımı önerilmektedir. Cerrahi tedavi en son seçenektir.
ÜRETRİT (NSÜ / NGÜ)

Üretrit , üretranın ( mesaneyi, dışarıya bağlayan boru) iltihabi durumuna verilen addır. Genellikle NSÜ ( non-spesifik üretrit) veya NGÜ ( non-gonokoksik üretrit) adı da verilmektedir. Sıklıkla, cinsel yolla bulaşırlar.
Şikayet ve Bulgular:
NSÜ' nün klasik bulguları idrar yaparken yanma ve hafif bir akıntıdır. Bazen daha fazla miktarda akıntı görülebilmekte ise de bu durumda daha çok gonore ( belsoğukluğu) düşünülmelidir. Buna karşı bazı olgularda ise hiç üretral akıntı olmayabilir. Bu hastalarda en sık karşılaşılan şikayet üretrada kaşıntı hissidir.

NSÜ Nedenleri ve Tedavisi:
NSÜ' nün en sık nedeni Chlamydia adı verilen bir mikroorganizmadır. Bunun dışında Ureoplasma adı verilen başka bir mikroorganizma tarafından da ortaya çıkabileceği gibi başka bir takım mikroplarla da meydana gelebilir.Çoğunlukla neden olan organizmayı ortaya koymak zordur ( bu nedenle nonspesifik tanımı kullanılmaktadır). Belirtildiği gibi NSÜ birçok organizmaya bağlı olarak ortaya çıkan bir sendrom olduğundan tedavi sonuçları da farklılıklar göstermektedir. Günümüzde tedavi seçenekleri arasında tetrasiklin veya doksisikklin ve eritromisin vardır. Sıklıkla başka ilaçlar da kullanılmaktadır. Seksüel eş de aynı mikroorganizmayı taşıyacağından, eşlerin aynı zamanda ikisinin de tedavisi gereklidir
ÜROLOJİ - BÖBREK TAŞI
BÖBREK TAŞI NEDİR?

Böbrek taşı böbreklerin içerisinde çeşitli maddelerin kristalizasyonu ( taşlaşması) sonucu oluşan maddelerdir. aşların çoğunluğunu, kalsiyum oksalat taşları oluşturmakla beraber, bazıları da kalsiyum fosfat, ürik asit veya diğer kimyasal maddelerden oluşabilirler. Bu taşlar böbrekte kalabilir, büyüyebilir veya böbrekten hareket ederek böbrekleri mesaneye bağlayan üreterlere düşebilir.
BÖBREK TAŞLARI KİMLERDE OLUR ?
Erkeklerde kadınlara göre daha sıklıkla oluşur ( oran 3:1). Dünyada her yerde ve her iklimde görülebilmektedir. Sıcak mevsimlerde daha sık oluştuğu gözlenmektedir ( vücudun su kaybının daha fazla olmasına bağlı olduğu düşünülmektedir). Diyetin taş oluşumunda önemli bir faktör olduğu kabul edilmiş olmakla beraber bazı taşların oluşumunda daha fazla olarak önem kazanabilmektedir.
Kimlerde, neden taş oluştuğu sorularının cevapları oldukça karışıktır . Birçok karmaşık faktör çeşitli kimyasal maddelerin böbrek içerisinde kristaller oluşturarak taşlaşamaya neden olabilmektedirler. Bunların arasında anlaşılması en kolay olan faktör vücudun su içeriğinin değişiklikleridir. Vücudu, böbrek taşı yapmaya yatkın olan birisi, vücudundan su kaybederse, idrar daha yoğun olacak ve içerdiği kimyasal maddeler de daha kolayca kristalleşebilecektir. Bunun tam tersi olarak da iyi sıvı alan bir kişide taş oluşumu oldukça zorlaşmaktadır. Bunun dışında taş oluşumunda etkili diğer faktörlere bakıldığında bunların arasında vücud metabolizması, diyet veya hastalık gelmektedir.
NE ŞİKAYETLER OLABİLİR ?
Böbrekte yerleşmiş bir taş dayanılmaz derecede ağrı yapabileceği gibi hiç veya çok az da ağrı yapabilir. Taş üreter borucuklarına düşebilir ve bu durumda şiddetli ağrı yapma ihtimali daha artmaktadır. Hangi taşların daha az hangilerinin ise daha fazla ağrıya neden olabileceğini tahmin etmek zordur. Ağrı gelip geçici olabilir. Genellikle belin alt tarafında ve taşın olduğu yan tarafta olmak üzere olur ve bazen de karna doğru yayılabilir.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ:
Birçok taş kendiliğinden düşer. Küçük boyuttaki taşların çoğuna kendilerinin düşebilmeleri için gerekli şans tanınmalıdır. Genellikle taşların tedavisi ilgili taşın yerleşimi ve boyutuna göre değişmektedir.Taşınızı tam olarak görüntüleyebilmek amacı ile doktorunuz ilk etapta sizden IVP adı verilen bir film isteyecektir. Eğer taşınız kendiliğinden düşemyecek şekilde ise birçok tedavi seçenekleri mecvuttur. Son birkaç yıla kadar, böbrek taşları için en iyi tedavi şekli açık ameliyat olarak kabul edilmekte idi. Günümüzde ise teknolojik gelişmeler, taş cerrahisini daha nadir hale sokmuştur.
ESWL (TAŞ KIRMA MAKİNASI):

Bu tedavi metodunda, şok dalgaları vücud dışarısından sıvı bir ortamdan geçirilerek, taşa uygulanarak taşın kırılması sağlanmaktadır. Taş, vücuda hasar vermeden kırınıtlar haline getirilerek vücudun bu ufak parçacıkları atması sağlanır.
ÜRETEROSKOPİ

Bu teknik, idrar borusunda mesaneye ve buradan da dar olan üreterlere teleskop ile girilerek direk görüş altında, buradaki taşın parçalanması veya direkt olarak çıkarılması işlemidir.
PERKÜTAN TAŞ KIRMA

Sırttan bir teleskop ile böbreğe ciltten girilerek, yine görüş altında taşa müdahale edilmesi işlemini içermektedir. Bu teknik genellikle büyük taşlar için kullanılmaktadır.
AÇIK CERRAHİ
Günümüzde yukarıda kullanılan yeni teknikler sayesinde daha az oranlarda açık taş cerrahisi uygulanmaktadır. Eğer siz bu gruba giriyorsanız doktorunuz bunu nedenlerini size açıklayacaktır.
TEKRAR TAŞ OLUŞUMUNU ENGELLEMEK
Eğer ağrı ile beraber seyreden bir böbrek taşı tecrübeniz olmuşsa, büyük olasılıkla bir daha taş oluşmasını engellemek için ne yapmanız gerektiği sorusunu soruyorsunuzdur. Tüm dünyada kabul edilen en önemli tedbir, mümkün olduğu kadar vücuda su alınmasıdır. Kristalize olarak taş oluşumuna neden olacak kimyasal maddelerin konsantrasyonlarını azaltarak bu ihtimali azaltmaktadır.
Bunun dışında taş oluşumundaki mekanizma oldukça karmaşıktır. Bu taşınızın kimyasal içeriğine, kan ve idrar biokimyanıza ve diyetinize bağlıdır. Doktorunuz bu konuda çeşitli testler isteyebilir ve bunlara göre size tedavi önerebilir.
ÜROLOJİ - BÖBREK TÜMÖRÜ
BÖBREK TÜMÖRÜ NEDİR?
Böbrekler kandaki atık maddeleri ve vücuddaki fazla su ve tuzu temizlemekten sorumlu, her iki boşuk bölgemizde yerleşmiş olan organlardır.Buradan kaynağını alan kanserlere böbrek tümörü adı verilir.
Kaç tip böbrek tümörü vardır ?
En sık görüleni böbrek hücreli kanserlerdir (% 85oranında). Bunun haricinde böbreğin toplayıcı bölümünde ortaya çıkabilen değişici epitel hücreli kanserler % 6-7 oranında görülür. Çocuklarda ise % 5-6 oranında Wilm's tümörü adını alan daha farklı bir böbrek kanseri ortaya çıkabilir. Bunun dışında nadir olarak görülen böbrek sarkomları, böbrek adenomları, onkositomlar ve anjiomiyolipomlar sayılabilir.

Tüm böbrek tümörleri kanser midir ?
Böbrekte kanser olmayan tümöral oluşumlar da görülebilir. Bunların arasında daha önce bahsettiğimiz adenomlar, onkositomlar ve anjiyomiyolipomlar kanser değillerdir. Ancak teşhisleri konulana kadar böbrekte görülen her kitle kanser olarak kabul edilmelidir.
Böbrek kanseri için risk faktörleri nelerdir?
Bir kişinin belirli bir hastalığa yakalanma şansını arttıran herşey o hastalık için risk faktörü sayılır.Erkelerde böbrek kanseri olma ihtimali kadınlara göre 2 kat daha fazladır.
Çevresel veya işe bağlı risk faktörleri :
*Sigara kullanımı
*İçerisinde fenasetin olan ağrı kesiciler
*Asbest işinde çalışanlar
*Kadmiyum işinde çalışanlar
*Aileden geçiş:
*Tüberoz skleroz veya Von Hippel Lindau Hastalığı olan ailelerde böbrek tümörü görülme sıklığının arttığı bildirilmiştir. Ailesel böbrek tümörlerinin iki taraflı olma özellikleri vardır.
*Diyet ve kilo
*Bazı çalışmalar şişman ve yağlı yiyecek ile beslenenlerin böbrek kanseri olma riskinin fazla olduğunu bildirmiştir.
Teşhis nasıl konur ?
Böbrek tümörleri herhangi bir rahatsızlık veya ağrı yapmadan çok büyüyebilirler. Ne yazık ki böbrek tümörünün teşhisini kolaylaştıracak bir kan testi yoktur. İdrarda kan görülmesi en sık karşılaşılan şikayettir. Herhangi bir çarpma veya darp olmadan yan ağıları,karında bir kitle veya şişkinlik, yorgunluk hali, beklenmedik ani kilo kaybı, herhangi bir soğuk algınlığı ile alakalı olmayan ateş, bacaklarda ödem, şişlik görüldüğü zaman doktora başvurmak gerekir.
Bazen ise başka nedenlerle yapılan tetkikler sırasında böbrekteki tümör görülebilir. Bu tip kanserlere rastlantısal kanser adı verilir ve bunların tedavileri diğerlerine göre daha başarılıdır.
Böbrek kanserinde yaşama şansı:
Eğer kanser vücudun başk organlarına sıçramadan yakalanabilirse beş yıllık yaşama oranı % 79-100 arasındadır. Tüm evrelerdeki böbrek kanserleri göz önüne alındıklarında bu oran % 40-45 arasındadır.
Böbrek Kanserinde Tedavi:
Cerrahi: Böbrek tümöründe esas tedaviyi oluşturur. Cerrahi yaklaşımlarla çıkarılmadan büyük bir böbrek tümörü varlığında yaşama şansı çok düşüktür. En sık uygulanan cerrahi şekli radikal nefrektomi dir. Bu ameliyatta böbrek ve çevresindeki tüm dokular çıkarılır. Bunun dışında böbreğin sadece bir noktasında yerleşmiş ve küçük tümörlerde veya sadece tümörlü olan tek böbreği olanlarda böbreğin tümünün çıkarılması yerine bugün parsiyel nefrektomi adı verilen sadece tümörlü doku ve bu dokunun hemen çevresinden 1 cm lik sağlam dokunun çıkarılması işlemi de yapılabilmektedir. Bu işlemin tüm böbrek tümörlerinde yapılması mümkün olamamaktadır. Eğer hastalık akciğer veya büyük damarlarına sıçramışsa bu bölgelere de müdahale edilmesi gerekebilir. Büyük bir ameliyat olan böbrek tümörü ameliyatını her bünye taşıyamıyabileceğinden bu konudaki kararın doktor, hasta ve hasta yakınlarının beraberce vermeleri gerekir.
Kemoterapi:
Kanser ilaçlarının ağızdan veya damarlardan hastaya verilmesi demektir. Ne yazık ki böbrek tümörü, kanser ilaçlarından fazla etkilenmez. Bu nedenle böbrek kanseri için standart bir kemoterapi yoktur.
Radyoterapi:
Işın tedavisi- Radyasyon ışınları kanser hücrelerini öldürür. Radyasyon tedavisi cerrahi uygulanan larda ek tedavi olarak veya genel durumu cerrahi tedavileri kaldıramayacak durumda olanlarda esas tedavi olarak uygulanır. İleri evrelerdeki kanserlerde yayılmalar( metastazlara) bağlı olarak ortaya çıkan kanama, ağrı gibi şikayetlerin tedavi edilmesinde de kullanılmaktadır.
Böbrek tümörleri de erken teşhis edildiklerinde tedavi şansları yüksek olan kanserlerdendir. Şüphe halinde bile teşhis ve tedavi edilmesi için ivedilikle hareket edilmesi gereken hastalıkların başında gelmektedir. Tedavi için doktor-hasta- ve hasta yakınları birlikte karar vermelidir.
ÜROLOJİ - İDRAR KAÇIRMA
ÜRİNER İNKOTİNANS (İDRAR KAÇIRMA)

Üriner inkontinans, mesaneden kişinin isteği dışında idrar kaçırması demektir. İdrar torbası kişi kendisi idrar yapmak isteyene kadar idrarı tutmakla sorumlu bir organdır. Bu işlevinde bir hata olduğunda kişi inkontinan olur.İdrar kaçırma her yaşta ortaya çıkabilir. Çoğunlukla, çocuklarda, ileri yaşlardaki hastalarda veya bazı kadınlarda ortaya çıkmakla beraber, her yaşta ve her iki cinsiyette de görülebilmektedir. ABD' de yaklaşık 12 milyon üzerinde kişinin idrar kaçırma sorunun olduğu ve 60 yaş üzerindeki kişilerin üçte birinin belirli derecelerde idrar kaçırma şikayeti olduğu kabul edilmektedir. Aynı yaş grubunda, kadınlarda erkeklere oranla idrar kaçırma şikayetleri daha sık olmaktadır.
İdrar kaçırmak hayati tehlikesi olan bir olay olmamakla beraber, daha çok sosyal bir problemdir.Kişiye utanç verici, kendine güvenini sarsıcı ve sosyal davranışlarını değiştirici olmaktadır.
İNKONTİNANS TİPLERİ Urge (örc) İnkontinans:
Bu tip idrar kaçırma eğer kişi idrar torbasından gelen boşaltma sinyalini istemi dışında geçiktiremediği durumlarda ortaya çıkmaktadır. Kişi, idrar hissi geldiğinde tuvalete yetişemediğini ifade eder. Genellikle, bu durum, gece veya gündüz idrar kaçırma problemi olan çocuklarda gözlenir. Yaşlılarda da görülebilen en sık idrar kaçırma tipidir. Fakat çeşitli nedenlere bağlı olarak her yaş grubunda izlenmektedir.
Stres İnkontinans
Öksürmek, kahkaha atmak gibi karıniçi basıncının arttırılması sonucunda idrar kaçırmanın oluştuğu durumlara stress inkontinans adı verilmektedir.Genellikle, kadınlarda geçirilen doğumlara veya yaşlanmaya bağlı olarak pelvis içerisindeki dokuların kıvamlarındaki gevşemeye bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Aşırı kilo da burada etkili bir faktör olabilmektedir. Erkeklerde stres tipi idrar kaçırma, nadirdir ve hemen her zaman o bölgeyi ilgilendiren bir cerrahi veya darbe sonusunda olmaktadır. Hastalar hem stres hem de urge tipi idrar kaçırma şikayetlerine sahip olabilirler.
Diğer inkontinans tipleri
Geçici inkontinans, yaşlılarda sık olarak karşımıza çıkabilen, bunama, enfeksiyon, ilaç kullanımı, hareketsizlik, kabızlık,ve bunlar gibi birçok nedene bağlı olabilen olgulardır.Taşma inkontinansı ise, adından da anlaşılabileceği gibi idrar yapmada sorunu olanlarda mesanenin kapasitesinin üzerinde dolarak, taşması sonucunda oluşmaktadır.Prostatın büyümesi sonucunda bu tip şikayetler ortaya çıkabilmektedir. İdrar kaçırmaya neden olan diğer başka faktörlere bakıldığında, bunların arasında, nörolojik ( sinir sisteminin hastalıkları) bozukluklar, omurilik hastalıkları, şeker gibi durumlar da vardır.
DEĞERLENDİRME
İdrar kaçırmanın değerlendirilmesinde, hastadan alınan iyi bir tıbbi hikaye ile beraber fizik muayene çok önemlidir. Bunun arkasından doktorunuz idrar tobanızın işlevini ve görüntüsünü ortaya oymak için çeşitli testler isteyebilir. Bu yöntemler idrar torbanızın içerisindeki basınçların ölçülmesi veya özel filmlerle mesanenizin görüntüenmesini içerir.
TEDAVİ
İnkontinansın tedavisi, olguya özel olarak neden olan inkontinans tipine göre ayarlanmalıdır.Enfeksiyon gibi basit nedenler kolayca tedavi edilebilir. Urge inkontinans, davranışsal terapi ile veya ilaç tedavisi ile tedavi edilebilmektedir. Prostat büyümesine bağlı idrar kaçırma da cerrahi olarak ve/ veya ilaç tedavisi ile engellenebilmektedir. Stres tipi idrar kaçırma, özel egzersizler, ilaçlar veya cerrahi ( mesane ' asma işlemleri') iletedavi edilebilmektedir.Son zamanlarda bazı özel tipteki stres inkontinansların tedavisinde, üretra ( mesaneyi dış ortama bağlayan boru) çevresine çeşitli maddeler enjekte edilmesi tedavisi uygulanabilmektedir.
Yukarıda bahsedilenlerin dışında da idrar kaçırma şikayeti olan hastalar için tedavi seçenekleri vardır. Önemli olan kişilerin sessizce bu şikayetlerinden çekmelerinin engellenebilmesidir. Yine daha önce söylendiği gibi tedavi hastaya göre özel düzenlenmelidir. Doktorunuz, şikayetiniz için uygun tedaviye yönlendirici olabilmelidir.
PROSTAT KANSERİ NEDİR?
Erkek üreme sisteminin önemli bir üyesi olan prostatta görülen malign (kötü huylu)değişikliklerdir.Erkeklerde en sık görülen kanser tiplerindendir.
Amerika'da her 5 erkekten birinde görüldüğü tespit edilmiştir.Yine Amerika'da her yıl 200.000 yeni hasta ve 38.000 ölüm s
Prostat mesanenin altında, rektumun önünde yerleşmiş ceviz büyüklüğünde birbezdir.
Prostat ejekulasyon esnasında spermin dışarı atılması için gerekli akışkan sıvının ve enzimlerin 1/3 ünü salgılar. Ejakulatın içinde yer alan sperm testislerde yapılır, vas deferens adı verilen tüpler tarafından taşınır. Bu esnada prostattan bu katkı maddelerini alır ve penise ulaşarak dışarı atılır. Prostatın arkasında ki seminal kabarcıklar bu akışkanın yapıldığı yerdir. Prostata direkt teması ve yakınlığından dolayı kanser bu seminal kabrcıkları ve prostatı saran kapsülü de etkileyebilir. Bu durumda ameliyat kanseri yok etmek açısından pek faydalı olamayabilir. Rektuma olan komşuluğundan dolayı Rektal muayene prostat hakkında fikir verebilen iyi bir muayene usuludur.
NEDENLER
Prostat kanserinin sebebi henüz bilinmemektedir. Ancak bazı faktörlerin kansere yakalanma riskini arttırdığı bilinmektedir.
Birinci faktör ailede prostat kanseri hikayesinin bulunmasıdır.Babasında veya kardeşinde prostat kanseri bulunan bir kişinin kansere yakalanma riski iki katartmaktadır.
Yaşlı kişiler daha büyük risk altındadırlar.Prostat kanseri tanısı konmuş kişilerin 3/4 ü 65 yaş ve üzerindedir.
Afrikalı-Amerikalılarda daha sık görüldüğü söylenmektedir.
Prostat kanseri ile erkeklik hormonu arasında bir ilişki olduğu sanılmaktadır.Kısırlaştırılmış erkeklerde prostat kanserinin görülmemesi buna delil olarak gösterilmektedir.
Östrojen hormonu (kadınlık hormonu) kan seviyelerinin yükseldiği ağır karaciğer hastalıklarında prostat kanseri riski azalmaktadır.
Çevresel faktörler riskin artmasında rol oynar. Asyalı lar prostat kanseri riski açısından daha şanslıdırlar. Japon erkeklerinde prostat kanseri görülme riski Amerikalı'lardan yaklaşık 40 kez daha azdır. Ancak ilginç olan konu Amerika'ya göç etmiş Asyalılarda riskin arttığı görülmüştür. Bu da çevre ve beslenme faktörlerinin önemini göstermektedir.
BELİRTİLER
Prostat kanseri genellikle ileri aşamalarına kadar bulgu vermez. İyi bir doktor muayenesi ve Prostate Specific Antigen (PSA) adı verilen bir kan tahlili ile genellikle bulgu vermeden önce erken evrelerde tanısı konulabilir.İleri evrelerde ise prostat bezinin büyümesine bağlı idrar yapamama, idrar veyasemen sıvsında kan görülmesi gibi bulgular verebilir. Ayıca ağrı ve empotansgibi bulgular da verebilir.
Hastalığı önlemenin kesin yolları bilinmemekle birlikte sağlıklı yaşam içingerekli genel kuralları ( egzersiz ve düşük yağlı diyet) uygulamak yararlı olabilir.
TANI
Prostat muayenesi rektal tuşe ile yapılır. Rektumdan yapılan muayenede prostat kenarları düzensiz ve noduler olarak ele gelir.
Prostate Specific Antigen (PSA) testinin bulunmasi ile prostat kanseri tanisinda yeni bir çag açilmistir. Bu test ile kanser henüz bulgu vermedigi çok erken asamalarda dahi taninabilmektedir.
Prostate Specific Antigen (PSA) prostat bezi tarafindan yapilan ve semen sivisinin yapisinda olan küçük bir protein molekülüdür. Bu molekül normalde kanda ya hiç bulunmaz veya çok düsük seviyelerde bulunur. Ancak prostat kanserlerinde PSA nin kan düzeyleri çok yükselir. Bazı kanser dışı durumlarda da PSA da yükselmeler görülürse de bunlar küçük düzeylerde ve geçici yükselmelerdir. Bu durumları ayırt edebilmek için PSA dayükselme saptayan doktor tekrar test isteyebilir. 4-10 ng/ml arasında çıkan ortadüzeydeki PSA seviyeleri üroloji konsultasyonu gerektirir. 10 ng/ml üzerindekiseviyelerde ise ürolojist tarafından biopsi konusunda değerlendirilmelidir.
Prostat Kanserlerinin % 5-10 kadarında PSA yükselmeyebilir. Bu sebeple rektal muayene ve PSA tanıda tamamlayıcı rol oynar. Sadece biri yeterli olamaz.Bu yöntemlerden herhangi birinde prostat kanseri şüphesi olursa Ürolog Doktorunuz biopsi isteyebilir. Biopside ultrason eşliğinde rektumdan prostata bir cins iğne ile girilerek mikroskop ta incelenmek üzere parça alınır. Kanser tanısı konulursa kanserin ilerleme derecesi Gleason Score ile evrelendirilir.Bu skala doktorunuzu hastalığın gidişi, tedavisive ne kadar yayıldığı hakkında bilgilendirir. 10 en yüksek evredir ve hastalığın kötü olduğunu gösterir.PSA düzeyindeki yüksekliklerde hastalığın evresi hakkında fikir verebilir. Genellikle 6 ve üstü Gleason scoru ve 20-30 ng/ml PSA seviyesi kanserin prostat bezi dışınada yayıldığını gösterir.
Kanser aynı zamanda klinik evrelemeye de tabi tutulur. Klinik evrelemede çeşitliyöntemler kullanılır. En çok kullanılan T1-T4 evrelemesinde:
*T1-T2 de kanser prostat bezinde sınırlı kalmıştır.
*T3 de yakın dokulara da metastaz (yayılım)yapmıştır.
*T4 de ise uzak organlara da yayılım vardır.
Eski ancak hala kullanılanbir sistem de ise:
*Evre A ve B de kanser prostat bezinde sınırlı kalmıştır.
*EvreC de yakın dokulara da metastaz (yayılım) yapmıştır.
*Evre D de ise kemik gibi uzak organlara da metastaz yapmıştır.
Doktor bunlardan başka uzak metastazları da araştırmak için kemik taramaları,röntgen, MR, BT gibi tetkikler isteyebilir.
TEDAVİ
Tedavide hastanın yaşı, kanserin ilerleme düzeyi, hastanın genel sağlık durumu, gibi çeşitli etmenler göz önünde tutulur.
Radyasyon Tedavisi (Dışarıdan Işın Tedavisi): Sadece prostatta sınırlı kalmışkanserlerde ameliyat ve radyasyon tedavisi eşit iyileşme sağlar. Son 20 yıldır geliştirilen radyoterapi tetkikleri komplikasyonları en aza indirmiştir.Genellikle iki ay boyunca günlük dozlarda radyasyon verilir ve iyi tolere edilir.Anestezi ve hastanede yatmayı gerektirmez.Ağrı hissedilmez. Herbir tedavi sadecebirkaç dakika sürer. Tedaviden sonra hastalar günlük aktivitelerine devam edebilirler.

Radikal Prostatektomi: Prostat ve bağlı seminal kabarcıklar beraberce ameliyatla alınırlar.Bir kaç gün hastanede yatmayı gerektirir. Genel veya Lokal anestezi ile yapılır. Ameliyat sonrasında bir miktar sonda taşımak gerekebilir.Radikal Prostatektomi de amaç kanserli dokunun tamamını alabilmektir. Eğer bu başarılabilirse o zaman başka tedaviye gerek duyulmaz. Ancak bazen açıldıktan sonra kanserli dokunun prostat dışında lenf bezlerine veya çevre dokulara da genişlemiş olduğu görülebilir. Böyle durumlarda kanserli dokunun tamamı alınamaz ve ameliyat sonrası radyasyon tedavisine ihtiyaç duyulabilir.
Radyasyon Tedavisi (Brachytherapy): Dışarıdan verilen radyasyon tedavisi de radikal prostatektomi de hastalarda ereksiyon yeteneğini sınırlarlar. Bunu engellemek için Brachytherapy adı verilen bir radyasyon tedavisi yöntemi kullanılır. Karın içine leğen kemiğinin dibine, rektumun önüne, testislerin gerisine konan metal kateterler ile radyoaktif madde öldürülmek istenen kanserli dokuya verilir.Böylece çevre dokulara verilecek ışın dozu azaltılarak ereksiyonu sağlayacaksinir ve damarlarda daha az hasar neden olunur.Çok sık uygulanan bir tedaviseçeneği değildir.
Hormon Tedavisi: Kanser prostat dışına da yayılmışsa genellikle hormonal tedaviuygulanır. Hormon tedavisinin hedefi testislerden erkeklik hormonu salınımını baskılamaktır. Çoğu zaman erkeklik hormonunun baskılanması ile prostat kanserindekigelişme durdurulabilir. Bu tedavinin en kolay ve en hızlı yolu testislerin alınmasıdır. (kastrasyon, kısırlaştırma) Ancak genellikle günlük ağızdan alınan ilaçlar yada aylık veya 3 aylık enjektabl ilaçlar bu tedavide terch edilir.
Evrelere Göre Tedavi:
*Evre T1 ve T2 de(veya Ave B de) radyasyon tedavisi veya ameliyatla (radikal prostatektomi) tedavi aynı etkiyi gösterirler. Hastalığın bu aşamasında tedaviye hastanın durumuna göre ve olası yan etkileri göz önüne alınarak karar verilir.Bir ürolog ve radyasyon onkolojisti ile görüşülmelidir.
*Evre T3 veya C de sadece ameliyatla tedavi yeterli değildir. Çünkü kanser prostat dışına da yayılmıştır ve ameliyattan sonra radyasyon tedavisi de gerekecektir.Radyasyon tedavisi kalan mikroskobik kalıntıları da öldürecektir.Birçok doktor bu evrede olası komplikasyonları önlemek için çok daha erken dönemlerde radyasyon tedavisine başlama taraftarıdır. Hatta bu aşamada yakalanan kanserlerin pek yüz güldürücü olmayan gidişini engelleyebilmek için radyasyon tedavisi ile birlikte hormontedavisi uygulamakta giderek daha çok kullanılan bir yöntemdir.
Evre T4 veya D de kanser kemiklere yayılmıştır (metastaz)Tedavi semptomlarıhafifletmek ve kanseri geçici olarak geriletmeye yönelik olarak yapılır. Kemik metastazlarının tedavisinde ameliyat veya radyasyon tedavisi gerekebilir.
UÇAN Blogları

2 yorum:

  1. prostat büyümesi var psa 9.5 çıktı daha sonra alınan ilaçlar nedeniyle 7,5 geriledi tekrar işeme zorluğndan dolayı muayene ve ilaç aldım işemede çok rahatlama oldu fakat cinsellikte doyum olduğu halde meni dışarı gelmiyor nedeni ne olabilir.

    YanıtlaSil
  2. prostat büyümesi nedeniyle muayene oldum psa 9,5 çıktı alınan ilaçlar neticesi 7,5 oldu daha sonra işeme zorloğu oldu tekrar dr.gittim ilaç aldım işemede rahatladım fakat cinsel yönden bir sorun olmamasına rağmen meninin geliyo gibi olup gelmediği son ilaçlardan sonra nedeni ne olabilir ameliyat falanda olmadım saygılar. m.a

    YanıtlaSil