24 Ağustos 2016 Çarşamba

Hemoroid (Basur-Mayasıl) Cerrahi Dışı Tedavi

HEMOROİT(BASUR-MAYASIL)HAKKINDA
Hemoroid Hastalığı
Muayene ve Teşhis Nasıl Oluşur Kabızlık Tedavileri Cerrahi Tedavi
Konservatif Tedavi CerrahiDışı Tedavi Laserötesi Tedavi Tekrarlarmı? Bende Varmıdır
Gebelikte basur Tedavi Olanların Cevap Alan Bitkisel Çözüm Hemoroid Resimleri
Menier Hastalığı Baş Ağrısı Nedir Kulak Hastalıkları Miğren Hastalığı
Vertigo Hastalığı Prostat Hastalığı
HEMOROİD'DE CERRAHİ DIŞI/ANELİYATSIZ TEDAVİLER
Kısa-Orta Vadeli "Yeter Artık" Diyorsanız?..
Erken evre Hemoroidal Hastalıkta (basurda); kullanıcı eğitimi odaklı konservatif yaklaşıma rağmen arzu edilen yaşam konfor ve kalitesine ulaşılamadığında; her ne kadar tekrarlayıcı uygulama gerektirse de öncelikle cerrahi dışı tedavi yaklaşımlarına geçilir.
Ancak Basuru erken evre de olsa KABIZLIK, özellikle de dışkılama güçlüğü (Dışkı Çıkış Güçlüğü Tipi Kabızlık) de yaşayanlarda cerrahi-dışı tedaviye yönelmeden önce Defekografi, Anal Manometri, 3D Endoanal USG gibi ileri tetkiklerle araştırma gerekir.  (Bknz:Basur Tekrarlar mı?)
Daha az büyüme ve sarkma eğiliminde olan erken evre hemoroid memelerindeki fazlalığın; kesip çıkarma yerine büzüştürme, dağlama, boğma veya damarını bağlama gibi tekniklerle azaltılması hedeflenir. Bu işlemler sırasında; makat içinde, daha ağrısız olan bölgede ve daha küçük de olsa yaralar oluşturulur. Bu sayede yeni asıcı bağların oluşumu amaçlanır. Sıklıkla ayaktan ve anestezi gerektirmeksizin uygulanabilir(?). Sıklıkla Evre I-II ve nadiren Evre III hemoroidlerde tercih edilir. Bu sayede daha az ağrılı bir süreçle hastadaki sıkıntılar azaltılır.
Ancak cerrahi dışı tedavilerle elde edilen etkinlik; klasik cerrahi tedaviler kadar uzun ve kalıcı olmaz. O yüzden kullanıcı eğitimine ilave olarak birkaç yılda bir tekrarlanması gerekebilir. Tekrarlayıcı uygulamalara rağmen sonuç alınamazsa cerrahi tedavilere geçilir.
1.) Skleroterapi (İğne ile kurutma):
Hemoroidal hastalıkta yüzyılı aşkın süredir kullanılan tedavi metodudur. Hemoroid yastıkçığının içine özel bir iğne yardımıyla sklerozan (doku tahrip ederek büzüştüren) madde verilmesi esasına dayanır. Sklerozan maddenin yarattığı tahribatla birlikte hemoroid yastıkçıklarında büzüşme ve yeni asıcı bağların oluşumu sağlanır. Ancak geniş alanlarda uygulama yapılamaz.
2.) İnfrared Koagülasyon-(Işın ile tedavi-IRC):
İlk kez 1977 yılında kullanılmıştır. IRC (Infrared Photocoagulation) aletinin dokuya yapışmayan özel teflon ucuyla hemoroid memelerine üzerinden birkaç adet dağlama yapılır. Bu aynen sigaranın yanan ucuyla elinizi yakmanız-dağlamanız gibidir. Aletin ucunun dokuya değdiği yerlerde dağlamaya bağlı olarak küçük beyaz noktalar şeklinde görünen tespit (yara) alanları oluşur. Bu alanların genişliği 3-6 mm, derinliği ise 1-3 mm kadardır.
İnfraared uygulama aşamalarını görmekteyiz....
Bu özelliği sayesinde erken evrelerde (Evre I-II) etkili olur. Ancak takip süresi uzadıkça başarı oranları (etkinliği) düşer. Bu nedenle de 6-12 ayda bir tekrarlayıcı uygulama gerektirir.
Laser” diye adlandırılan ama laserle hiçbir alakası olmayan IRC tedavisi; son yıllarda popülerliliğini yitirmiştir. Bunun yerine son yıllarda; “Laser” adıyla, diode laser teknolojisinin kullanıldığı LHP (Laser HemoroidoPlasty) tedavisi popüler olmuştur. IRC den farklı olarak hemoroid memelerinin içine girilerek ısı verilir ve hemoroid yastıkçıklarının büzüşerek küçülmesi sağlanır. Bu yönüyle skleroterapiye benzerlik gösterir. Skleroterapiden farklı olarak daha geniş alanlarda uygulanabilir. LHP’nin birkaç yıllık bir geçmişi olduğu için tedavi etkinliği ve olası komplikasyonları hakkında bir şey söylemek için erkendir. Kafamdaki endişeler nedeniyle daha fazla ve kapsamlı çalışmalara ihtiyaç var düşüncesindeyim.
3.) Lastik Bant ile Boğma(RBL):
1950 li yıllarda temeli atılmış, 1960 lı yıllarda ise son şeklini almış bir yöntemdir. Hemoroid memesinin tabanına özel bir aletle lastik halka takma esasına dayanır. Bu sayede hem hemoroid memesinin bir kısmı alınır hem de bu alınan kısımda daha geniş bir alanda tespit(yara) alanı oluşur.
Lastik bant ile boğma uygulamasının aşamalarını görmekteyiz...
İlk seansta bir hemoroid memesine lastik halka takanlar olduğu gibi iki ve hatta üç memeye aynı seansta lastik halka takanlar da vardır. Ancak aynı seansta birden çok lastik halka takılanlarda çok daha fazla rahatsızlık ve ağrı oluşur. O yüzden daha konforlu ve ideal olarak uygulamaların, 4 hafta arayla 3,7,11 hizasındaki ana hemoroid memelerine teker teker ve sırayla yapılmasıdır.
Erken evre basur-hemoroidal hastalık tedavisinde değişik yöntemler önerilmiştir. Ancak ideal çözüm bulunamamıştır. “Erken evre (I-II)hastalar için hangi yöntem daha iyidir?” diye yapılan araştırmalarda; Lastik bantla boğma, skleroterapi ve infrared koagülasyon uygulanan hastalardan alınan sonuçlar karşılaştırılmış; lastik bant ile boğma, en etkili ancak, en ağrılı yöntem olarak bulunmuştur.
4.) Hemoroid Arter Bağlama (HAL/DGHAL) Yöntemi:
Evre II-III arası hastalarda memelere gelen hemoroid atardamarlarının özel bir alet yardımıyla bulunup dikişle bağlanması esasına dayanır. İlk defa 1995 yılında Morinaga tarafından uygulanmış ve semptomatik hemoroid tedavisinde yeni bir seçenek olarak bildirilmiştir.
Basurun damar hastalığı(?) olarak düşüldüğü yıllardan kalma bir yöntemdir. Ancak zamanla hemoroid memelerindeki fazlalığı da azaltmaya yönelik ek büzüştürme dikişleriyle takviye edilerek etkinlik kazandırılmıştır.
Evre II-III vakalarda günübirlik ve tek seansta uygulanabilir olması, ağrının göreceli olarak az olması, kanama ve memeleşmede düzelme sağlaması, komplikasyonlarının ciddi olmaması ve tekrarlanabilir olması ile dikkat çekici bir metod olup, iyi olgu seçimi ve takibi yapılırsa yararlı sonuçlar verir. Ancak uzun dönem sonuçları ve etkinliği hala düşündürücüdür...
SONUÇ OLARAK; Tüm bu yöntemlerin hepsinin ortaya çıkmasındaki ana düşünce; ameliyatla elde edilecek sonucun ameliyatsız ve zahmetsiz bir şekilde elde edilebilmesiydi. Peki, bu tam olarak elde edilebildi mi?
Tabii ki, tam olarak değil... Ancak tamamen de başarısız değiller. En azından erken evre hastalarda, tekrarlayıcı uygulamalar ve hatalı dışkılama alışkanlıklarının düzenlenmesi ile yüksek oranda başarıya ulaşılabilmektedir. Bu sayede her hastalıkta olduğu gibi basurda da erken aşamalarda iken müracaat eden hastaların; ameliyatsız ve zahmetsiz olarak, belli bir süre(1-3-5 yıl) de olsa “idare edebilir” durumda kalmaları sağlanabilir.
Böylece hastaların mümkün olduğunca cerrahi tedaviye gidişleri ötelenmiş olur. Ancak tüm bunlara rağmen; gerek yıllık kontrollerini ve tekrarlayıcı uygulamalarını yaptırmayan gerekse hatalı beslenme ve dışkılama alışkanlıklarına devam eden veya devam etmek zorunda kalan hastalarda yeterli sonuç alınamaz ve başarısız olunur.
UÇAN Blogları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder